Skip links

Eşitliğin Kayıp Dişlisi: Erkeklerin Rolü

Bir ağacın kökleri gibi, eşitlik de derinlere inen köklerle beslenir. Erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köklerinden kopuşu, eşitliğin daha fazla filizlenmesini sağlar.

Bir makinenin bir parçası bozulduğunda, en alakasız görünen diğer parçaları bile çalışmaz hale gelir. Omzunuzu incittiğinizde ağrı parmak uçlarınıza kadar yayılır. Ya da dünyanın bir ucundaki hava durumu, hiç tahmin etmediğiniz bir şekilde tarlanızdaki hasadı etkiler. Hayat, görünenin çok ötesinde bir bağlar zinciridir.

Her olay, her durum, her problem bir şekilde bütünü etkiler. İşte bu yüzden insan odaklı hiçbir problem yalnızca bir kesime ait olamaz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği de bundan farklı değildir. Bu sorun yalnızca kadınların değil, erkeklerin de yükünü artıran, onları sınırlayan, yaralayan ve kalıplara hapseden bir düzensizliktir. Ancak erkekler, bu eşitsizliğin hem mağduru hem de taşıyıcısı olduklarının çoğu zaman farkında bile değildir. Bu farkındalık eksikliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sürekli besleyen bir döngü yaratır.

Oysa bu döngü kırılabilir ve kırılmalıdır. Çünkü eşitlik, yalnızca kadınların değil, herkesin özgürlüğüne açılan kapıdır.

“Erkekler ağlamaz,” derler. “Erkek dediğin güçlüdür,” diye eklerler. Hata yapmaz, yorulmaz, korkmaz. Ancak insan olmak bunların tam tersidir: hata yapmak, duygularını yaşamak, yorulmak ve korkmaktır.

Toplumun erkeklere dayattığı bu kalıplar, onları duygularından koparır ve iç dünyalarında derin boşluklar yaratır. Bu boşluk, çoğu zaman empati eksikliği olarak dışa vurur. Bir başkasının acısını anlamak, onun yerine kendini koymak; önce kendi duygularını anlamaktan geçer. Ancak toplum, erkeklere duygularını tanımaları için ne zaman ne de alan bırakır.

Bu durum, sadece erkeklerin içsel çatışmaları ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda öfkeye, şiddete ve cinsiyetçi davranışlara dönüşür. Erkeklerin ruhlarındaki bu yaralar, kadınların omuzlarına yüklenen eşitsizlik yükünü çığ gibi büyütür. Bu kısır döngü, hem bireylerin hem de toplumun geleceğini tüketir.

Bir erkeğin gözyaşlarını sakladığı yerde, bir kadının özgürlüğü zincirlenir. Bir çocuğa “adam gibi adam” olmanın öğretildiği yerde, kız çocukları geleceğin eşitsizliği için hazırlanır.

Bu döngüde ne erkekler gerçekten güçlüdür ne de kadınlar gerçekten eşittir. Herkes biraz yaralı, herkes biraz eksik, herkes biraz sessizdir.

Oysa eşitlik, insanın insana duyduğu en temel ve derin ihtiyaçtan gelir: empati. Empati kaybolduğunda eşitsizlik güçlenir; yeniden inşa edildiğinde ise eşitlik mümkün hale gelir.

Eşitlik, yalnızca bir adalet arayışı değil; insanlığın daha iyi bir geleceğe yolculuğudur. Bu mücadele, kadınların olduğu kadar erkeklerin de omuz vermesi gereken bir yoldur. Erkekler bu hikâyede sadece izleyici değil, hikâyeyi birlikte yazan aktörler olmalıdır.

Çünkü hayat, bir zincirdir. Ve o zincir, ancak her halkası sağlam olduğunda güçlüdür. Şimdi, bu zinciri yeniden örme zamanı. Eşitlik için el ele verme, empatiyle daha insani bir geleceğe adım atma zamanı.

Eşitlik, herkesin hikâyesidir ve ancak birlikte yazıldığında gerçek bir dönüşüm mümkün olabilir.

Saadet Azra AYDIN

Leave a comment