Skip links

Matematiğin Sessiz Devrimi

Matematik tarihinde kadınlar, görünmez katsayılar gibi hep vardı ama çoğu zaman fark edilmediler. 

Sonsuzluğun dili matematik ,evrenin derinliklerinden bir yaprağın damarlarına kadar her şeyin tel tel dokunduğu Pisagor’un dizelerinde, Newton’un hesaplarında, Gauss’un denklemlerinde evrenin en eski şarkısı gibi, yüzyıllardır yankılanan dil. Onlar elbette kıymetli isimlerdi, fakat tarih yalnızca bir yüzüyle anlatıldığında eksik kalır.

Matematiğin yollarında yürüyen, formülleriyle dünyayı değiştiren ama isimleri gölgede bırakılan kadınlar da vardı, bir sayı dizisinin içinde kaybolan ama aslında bütün formülleri birbirine bağlayan görünmez katsayılar gibi… 

Matematik tarih boyunca cinsiyetsizdi, ama insanlar ona bir cinsiyet atamaya çalıştı. Peki, bir kadın matematikçi olmak ne demekti? Sayılarla düş kurmak ama akademiye kabul edilmemek. Bilimsel keşifler yapmak ama isimlerinin üstünün çizilmesi. Fakat onlar, sayılar kadar inatçıydı.

Fransa’nın devrim yıllarında, genç bir kız Arşimet’in ölümünü anlatan bir metni okurken bir şeyi fark etti: Bilim, insanın hayatta bıraktığı en değerli mirastır ve bazıları onun uğruna ölmeye bile razıydı. O kızın adı Sophie Germain’di. Sayılara âşıktı ama matematik eğitimi alması yasaktı. O da çözümü zekasında buldu: Erkek adıyla çalışmalara katıldı, mektuplar yazdı, teoriler sundu. 

Onu gerçekten anlayan biri vardı, Carl Friedrich Gauss. Onun yeteneğini fark ettiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı, çünkü Sophie’nin bir kadın olduğunu bilmiyordu. Ama isimler ne kadar değişirse değişsin, sayılar doğruyu söylerdi. Sophie’nin Fermat’ın Son Teoremi üzerine çalışmaları ve asal sayılar konusundaki teorileri, onu matematik tarihine işleyen en büyük kadınlardan biri yaptı.

Yıllar sonra, bir başka kadın, Emmy Noether, matematiği bir kaleydoskop gibi çeviriyor, simetriyle yasalar arasındaki bağı keşfediyordu. Onun formülleri sadece sayıların değil, evrenin de dilini çözüyordu. Noether Teoremi, modern fiziğin temel taşlarından biri haline geldi. 

Einstein, onu “Bu dünyada yaşayan en dahi matematikçilerden biri” olarak tanımladı ama dünya onun dâhiliğini uzun süre görmezden geldi. Nazi Almanyası, sadece kadın olduğu için onu akademiden uzaklaştırdı. Fakat doğa kanunlarını anlamak isteyen herkes, sonunda Noether’in denklemlerine başvurmak zorunda kaldı. Onun adı belki pek fazla duyulmadı, ama bilimin içinde her zaman vardı.

Bazen tarih, en parlak zihinleri bile gölgelerle örterdi. Maria Gaetana Agnesi, matematiği yalnızca çözmekle kalmadı, onu anlatılabilir kıldı. Yazdığı eser, diferansiyel ve integral hesaplamaları herkesin anlayabileceği bir dile döken ilk kapsamlı kitaptı. Onu yalnızca okuyanlar değil, öğretenler de yolunu bulsun diye… 

Ve belki de bu yüzden, bir akademide matematiği öğreten ilk kadın olarak anılacaktı. Ama o, unvanlar için değil, bilginin sınırlarını kaldırmak için yazdı, anlattı, öğretti. Matematik, onun ellerinde yalnızca formüllerden ibaret değil, insan aklının en saf keşif yolculuğuydu.

Kadınlar, matematik tarihine yalnızca öğrenciler olarak değil, öğretmenler, öncüler ve devrimciler olarak da iz bıraktılar. Ama ne yazık ki zihinlere kazınmış yanlış denklemler hâlâ var: “Kızlar matematikte başarısızdır.”, “Kadınlar soyut düşünemez.” “Matematik erkek işidir.” Oysa Sophie Germain, Emmy Noether ve Maria Agnesi gibi isimler bu ezberleri çoktan bozdu. Sayılar, bir kalbin içinde nasıl atıyorsa öyledir. Onları çözebilmek için ne bir cinsiyete ne de bir statüye ihtiyacınız vardır.

Fakat bugün bile, dünyanın birçok yerinde sayılarla tanışamayan kız çocukları var. Eğitime ulaşamayanlar, yetenekleri küçümsenenler, matematikten korkutulanlar… 

Kim bilir, belki de bir köy okulunda tahtaya çekingen bir şekilde yazılan ilk rakamlar, geleceğin en büyük matematikçilerinden birini yetiştiriyor. Belki de o küçük eller, yıllar sonra yeni bir teoremle dünyayı değiştirecek. Ve o gün geldiğinde, artık hiçbir kadın kendi adını saklamak zorunda kalmayacak.

Saadet Azra AYDIN

 

Leave a comment